Yavaşlığın Cazibesi

Kendimi mercek altına aldım. Çok az eylemi hızlı yaptığımı farkettim. Önce kızdım kendime, toplum yüzünden kızdım, ben yavaştım, toplum hızlıydı, ben de hızlı olmam gerektiğini zannettim. Ne bu yavaşlık dedim, hızlanmaya çalıştım. Ya beceremediğim için ya da sorguladığım için yavaşlığın cazibesini aramaya başladım. Buldum, çok buldum. Gerçekten de aradığı şeymiş insan. Yavaşım ben. Neden hızlı olayım ki, ne kadar hızlı olabilirim ki?

Yüksek lisansı beş yılda bitirdim. Türk kahvesini yarım saatte yapıyorum. Hilve kahvesi yarım saati de geçiyor. ÖSYM'nin sınavlarında yirmi-otuz soruyu göremiyorum bile. Bazen elliyi geçiyor göremediğim soru sayısı. Üç metrekarelik odamı balkonuyla birlikte temizlemek bir gün sürüyor. Bir kova kirazı bir saatte topluyorum. Üç yüz sayfalık bir kitabı üç-beş ayda okuyorum. Otuz yaşını geçeli üç yıl olmasına üç gün kaldı ama henüz evlenmedim. Umarım yavaş yavaş evlenir, evlat sahibi olur ve yavaş yavaş büyütürüm onları.

Şimdilik evladım yok yeğenlerim var. İmkân buldukça onlarla oynamayı istiyor ve seviyorum. Her konuda birinci olma aşkıyla yanıp tutuş(turul)an çocuklara yavaş koşma yarışması yaptırmaya bayılıyorum. Yavaş okuma yarışması da çok keyifli ve bence verimli oluyor mesela. Niceliğe değil niteliğe önem veriyorsam yavaş yapmalıyım. Bitirmek değil anlamak değerliyse yavaş okumalıyım. Sadece karnım doysun değil tat alarak karnım doysun istiyorsam yavaş yemeliyim. Sadece bakmak değil görmek de gerekiyorsa yavaş gitmeliyim. Azlık çokluğa, küçüklük büyüklüğe, yavaşlık hızlılığa galip gelmeli. 

Bizi yavaşlatan şeyler düşman değil. Bizi hızlandıran etkenlerle ilişkilerimizi yeniden kurabiliriz. Duvarlarımızda saat, kollarımızda saat, ekranlarımızda saat ve takvimler. İşlerimiz takvimlere bağlı, buluşmalarımız saatlere. 'Son başvuru tarihleri'ne doğru koşturuyorlar bizi. Sonra dinlenmeden 'mesai saati'ne yetişmek icap ediyor. Maruz kaldığımız hızın yorgunluğunu atmak için dinlenme tesislerinden medet umuyoruz. Yarım saat içinde dinlenmemiz isteniyor mesela. Hızlıca dinleniveriyoruz. Bu dinlenmeler yetmez ki ruhlarımızın bize yetişebilmesi için. Duygularımız, düşüncelerimiz ve insanlığımız ruhumuzda barınıyor. Çağa ayak uydurup hızlanarak aslında ruhumuzdan uzaklaşıyoruz. İnsanlık bitmedi, insanlık ölmedi (ruhumuzda yaşıyor), insanlık sadece biraz geride kaldı. Lütfen yavaşlayalım ve yavaşlatalım, dinlenelim ve dinlendirelim. İnsanlığa kavuşalım ve kavuşturalım. 

Hem ölmekten korkan siz değil misiniz? Hem ölmekten korkup hem ölüme doğru koşmak niye? Oyun bu ya! Beş yüz milyon adet nefes tanımlanmış ömrünüze. Doksan yedi yıl idare edebileceğiniz nefesi neden yetmiş dokuz yılda harcayıp bitiriyorsunuz? Yanlış anlaşılmasın, çok yaşamak istediğiniz için yavaşlamayın, yavaşladığınız için çok yaşayın...

'Bir daha mı geleceğiz sanki' dediğiniz dünyadan koşarak geçiyorsunuz. Çelişik şeyler sizi. Sizi yavaş yavaş anlayacağım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İhsan Süreyya Sırma'ya Mihmandar Olmak

Ahiret Sosyolojisi (Rahmetli Sosyologlardan Beklenti)